KAZA SONRASI SİGORTA İLE YAPILAN İBRA SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ

Gönderildi Deger 29/09/2021 0 Yorum

 

 

Yaşanan trafik kazası sonrası sigorta ettiren/karşı yan olarak sigorta şirketleri ile yapılacak ibra veya feragat sözleşmelerinin 2 yıl içerisinde iptali mümkündür. 

 

Karayolları Trafik Kanunu 111/2'de belirtildiği üzere ; "Tazminat miktarlarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir."

 

Bu sebeple sigorta şirketinden tazminat ödemesi aldıktan sonra 2 yıl içinde dava açılması gerekmekte olup , 2 yıllık sürenin "hak düşürücü süre" olduğu hususu unutulmamalıdır.

 

 

EMSAL KARAR



T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU 04.02.2020 TARİH E. 2018/17-24 K. 2020/78  SAYILI KARARI

 

2918 Sayılı KTK'nın 111. maddesinde de ibra ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmiş olup, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmaların veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebileceği belirtilmiştir. Kanun'un bu hükmünden yararlanmak için ayrı bir iptal davası açılmasına ya da ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklamasının bulunması da yeterlidir. Zira anlaşmanın yapıldığı günden başlayarak belirtilen süre içinde bir davanın açılmış olması da, davacının bu anlaşma ile bağlı kalmak istemediğini göstermektedir. Yine; dava sırasında ortaya çıkan aşırı ölçüsüzlük karşısında, davacının yetersiz anlaşmanın iptalini istemesi, iddianın genişletilmesi olarak nitelenemez ve davalının onamına bağlanamaz. Çünkü davacı, yetersiz anlaşmaya karşı ( defi yoluyla ) geçersizlik savında bulunmaktadır. Davalı yalnızca, anlaşma gününden başlayarak iki yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği uyarısında bulunabilir. Yine, 2918 Sayılı KTK'nın 111/2. maddesine dayanarak anlaşmanın iptali isteminde bulunan kişinin, bir miktar ödeme karşılığı verdiği belgenin türü önemli değildir. Burada uygulanacak olan özel yasa ( KTK. 111/2 ) hükmüdür. 2918 Sayılı KTK'nın 111/2. maddesine dayanılarak anlaşma ve uzlaşmaların ( sulhname, ibraname, feragatnamelerin ) iptali için, ödenen tazminatın "yetersiz" veya "aşırı" olduğunun "açıkça belli olması" yeterli olup, ayrıca 818 Sayılı BK'nın 21. maddesiyle 23, 28, 29 vd. maddelerinde ve 6098 Sayılı TBK'nın 28 ile 30, 36, 37. maddelerindeki yanılma, yanıltma, aldatma, korkutma, bilgisizlik, deneyimsizlik, parasal yönden darda ve sıkıntıda olmak gibi iradeyi sakatlayan durumlara sığınılmasına ve bunların kanıtlanmaya çalışılmasına gerek yoktur. Kanun hükmünde, iptal nedeni olarak nesnel ( objektif ) bir ölçü kabul edilmiş; zarar gören yönünden yetersizliğin ( eksik ödemenin ) ve zarar sorumlusu yönünden aşırılığın ( fazla ödemenin ) "açıkça belli olması" yeterli görülmüştür ( Çelik, A.Ç.: Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk, Ankara, 2016, s. 345 vd ).

 

 

Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, açık oransızlığın bulunduğu durumlarda anılan belge ibraname değil, ancak makbuz niteliğindedir. Yeri gelmişken açık oransızlık ( açık nispetsizlik - fahiş fark ) kavramını da açıklamak gerekmektedir. Açık oransızlık, karşılıklı edimler arasında “göze çarpan aşırı bir fark” anlamına gelir. Normal bir kimsenin hayat, bilgi ve görgüsüne göre, edimler arasında olağanüstü ve aşırı bir farkın bulunması durumunda açık oransızlığın oluştuğu kabul edilir. Bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.02.2019 tarihli ve 2015/21-1323 E., 2019/128 K. sayılı kararında da kapsamlı bir şekilde açıklanmıştır.

 

 

Yapılan ödemenin yetersiz olup olmadığının değerlendirilmesi de Özel Daire bozma kararında açıkça belirtildiği gibi, ödeme tarihindeki ( ibraname tarihi ) veriler nazara alınarak yapılmalıdır. Yukarıdaki açıklamalar da dikkate alınarak yapılacak hesaplama sonucu bulunacak tutar ile ödeme miktarının karşılaştırılması, ödemenin yeterli bulunması durumunda da ibra nedeni ile davanın reddine karar verilmesi, ibranamenin 2918 Sayılı KTK'nın 111. maddesi uyarınca yetersiz olduğunun, borcu sona erdirmeyip makbuz hükmünde olduğunun anlaşılması durumunda ise bakiye tazminatın tutarının karar tarihine yakın bir tarihteki verilere göre saptanması, zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince davalı tarafından yapılan ödemeye hesaplama yapıldığı tarihe kadar geçen süre için yasal faiz uygulanarak, hesaplanan tutardan mahsup edilmesi gerekmektedir. Yerel mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı sigorta şirketince yapılan ödemenin yetersiz olup olmadığının denetime ve hüküm kurmaya olanak sağlayacak şekilde belirlenmesi amacıyla ilk önce ödeme tarihindeki verilere göre bir hesaplama yapılması gerekirken, bu şekilde bir inceleme yapılmaksızın ödenen tutarın faizi ile mahsubu sonucunda bulunan tazminat miktarına hükmedilmiştir.

 

 

Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

 

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

 

 

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,

 

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

 

Aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.02.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi